Virginia Woolf Kendine Ait Bir Oda'da şöyle der;
"Dünya, insanlardan şiir, roman ve öykü yazmalarını istemez; bunlara ihtiyacı yoktur. Doğal olarak istemediği şeyin bedelini de ödemez."
Bu, bir yazar için sınırlandırıcı ve acıyla dolu iken yine de erkek yazarlar öyle ya da böyle eserlerini ortaya koyabiliyordu, içeriği ıstırap dolu olsa da. Kadınlara baktığımız zaman bu güçlükler çok fazla ürkütücü. Bir kere, aile gerçekten varlıklı değilse ya da soylu değilse bırakın sakin bir odayı ya da ses geçirmez bir odayı, kendine ait bir odası olması bile söz konusu değildi kadının, on dokuzuncu yüzyıla kadar durum buydu. Bazı üstün yetenekli adamlar dünyanın kendilerine kayıtsız kalmasına güç dayanıyordu ama kadınlara baktığımızda bu kayıtsızlığın yerini düşmanlık alıyordu.
Dünya kadına, erkeklere dediği gibi 'İstersen yaz, umrumda değil', demiyordu. Dünya kaba kaba gülerek, 'Yazmak mı?' diyordu. 'Yazman ne işe yarıyor?'
-Peki cesaret kırılmasının sanatçının zihnindeki etkilerini ölçmek??
Sürekli şunu yapamazsın, bunu beceremezsin türünden iddialara göğüs germek, onlarla baş etmek zorunda olurlardı. Bir romancı için herhalde böyle bir zehrin artık pek hükmü yok; çünkü değerli kadın romancılar görüldü. Ama bir müzisyen ya da kadın oyuncu ne yazık ki görülemedi. Öyle ki yine de bunun üzerine şöyle de bir anekdot geçilmiştir kitapta;
' Efendim, bir kadının yaptığı beste, bir köpeğin arka ayakları üzerinde yürümesi gibidir. Beceremezler bunu, şaşıracaksınız ama yine de yaparlar.' İşte tarih kendini böyle titizlikle yineler.
...
Shakespeare'ın hayali kız kardeşi onun kadar yetenekli olsaydı da yine de onun kadar başarılı olamazdı. Çünkü dünya kadınları yüzyıllardır katı bir disipline ve bencilliğe hapsetti. Her şeye rağmen mücadele etmeye, yoksulluk ve karanlık içinde bile olunsa bunun için bir çalışma yapmaya değer diyor Virginia Woolf.
Neden kadın yazarlar sayıca daha az? Bir kez daha düşünün ve işte bunlara cevaben tarihsel bir çalışma ile karşınızda Virginia Woolf.
Okuyunuz efendim, üzerinden defalarca geçerek okuyunuz.